MARGEKLİLERİN İLK VE TEK BULUŞMA ADRESİ
   
 
  ALEVİLİK

 

Alevilik Bektaşilik Nedir?

 

Sözlük anlamına göre Alevi, Hz. Ali’ye
bağlı ve ondan yana olan kimse demektir. Alevilik ise genel olarak Hz. Ali’yi
sevmek ve onun soyunun yani Ehli Beyt’in yolundan gitmek olarak tanımlanabilir.

 

Ancak bugün için dünyanın değişik
bölgelerinde yaşayan farklı Alevi grupların herbiri için Alevi ve Alevilik
sözcüklerinin ifade ettiği anlamlar da farklı olmaktadır. Biz konuya Anadolu
Alevileri açısından yaklaşmakla birlikte genel bir tarihsel perspektif de
sunacağız.

 

Ülkemizde bugün yaygın şekilde Alevi olarak
adlandırılan kitleler için kaynaklarda birçok ismin kullanıldığını
söyleyebiliriz. Anadolu’daki Alevi kitleleri nitelemek üzere kaynaklarda,
kızılbaş, rafızi, ışık, mülhid ve torlak gibi adların kullanıldığını
görmekteyiz. Bunlardan en çok kullanılanı Kızılbaş adı olmuştur. Anadolu
Alevileri kendileri için çok anlamlı Kızılbaş adını, Osmanlı yönetiminin
ahlakdışı anlamlar yükleyerek, sünni kitlelere aşılayarak bir psikolojik savaş
aracı olarak kullanması sonucunda bırakmak zorunda kalmışlardır.

 

Bugün Anadolu ve Balkanlar’da yaşayan
Tahtacı, Çepni, Amucalı, Bedrettinli, Sıraç gibi değişik gruplar genelde Alevi
olarak adlandırılırlar. Anadolu Aleviliği, tarihsel ve sosyal koşulların doğal
bir sonucu olarak, kitabi olmaktan çok sözlü geleneğe dayalı eski inançların
islami şekiller altında yaşamaya devam ettiği bir halk islamıdır.

 

Genel olarak ifade etmek gerekirse Bektaşi
sözcüğü de yukarıda değindiğimiz kitleler için kullanılmıştır. Bektaşilik Hacı
Bektaş Veli’ye dayanılarak kurulmuştur. Alevilik ve Bektaşiliği birbirinden
bağımsız olarak ele almak bugün gelinen noktada tarihsel ve sosyolojik açıdan
mümkün görünmemektedir. Her iki terim de zaman zaman birbirinin yerine
kullanılabilmektedir. Prof. Melikoff’un da belirttiği gibi “Alevilik,
Bektaşilik’ten ayrılamaz. Çünkü her iki deyim de aynı olguya, Türk halk
İslamlığı olgusuna bağlıdır.”Alevilik ve bektaşilik, inanç ve ahlak esasları ve
edebiyatları bakımından temel olmayan farklılıklar dışında ortaktırlar. En temel
farklılık, Bektaşi kitlelerin daha çok şehirde yaşamalarına karşın, Alevilerin
göçebe/yarıgöçebe çevrelerde yaşamaları şeklinde ortaya çıkmış sosyal bir
farklılıktır. Ancak tarihsel olarak doğru olan bu sosyal farklılık günümüzde
anlamını yitirmeye başlamış, “Alevi” adı daha yaygın olarak kullanılır olmuştur.
Bugün genel olarak Alevi olarak adlandırılan kitleler üç dinsel gruba
bağlıdırlar:

 


  • Ocakzade Dedeler
  • Çelebiler
  • Dedebabalar

 

Bu üç grupdan Anadolu’da en fazla etkinliğe
ve nüfuza sahip olan Ocakzade Dedeler’dir. Daha sonra Çelebiler gelir.
Dedebabaların ise Anadolu’da nüfuzları zayıftır, Balkanlar’da daha etkindirler.

 

Türkiye’de yaşayan Alevilerin sayısı konusunda çeşitli
veriler ileri sürülmektedir. Türkiye’de etnik ve mezhep konularında varolan
tabular nedeniyle, yapılan resmi sayımlarda bu konu bilinçli olarak ihmal
edilmekte ve dolayısıyla Alevilerin sayısı konusunu herkes işine geldiği şekilde
yazmaktadır. Tarafsız araştırmacılara göre Türkiye’de en az 15 milyon Alevi
bulunmaktadır. Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki illerde sayıca az
olmakla birlikte Türkiye’nin her yerinde Aleviler bulunmaktadırlar. Alevilerin
sahip oldukları bu potansiyel onları zaman zaman Türkiye siyasetinin de
merkezine yerleştirmektedir.

 

Aleviliğin İnanç Kaynakları

 

Aleviliğin inanç ve ibadet esaslarını
görmeden önce, bu esasların günümüze hangi şekillerde ulaştığına değinmek
gerekir.Alevilik günümüze sözlü ve yazılı olmak üzere iki kaynaktan ulaşmıştır.
Sözlü gelenek nesilden nesile aktarılan bilgi ve uygulamalar ve Dedelerin
günümüze ulaştırdığı bilgiler şeklinde günümüze ulaşmıştır. Sünni kitlelerin
aksine eğitim kurumlarından yoksun kalan Aleviler inanç, gelenek ve kültürlerini
daha çok bu yolla günümüze ulaştırmışlardır. Çevreyi temsil eden ve göçebe/ yarı
göçebe kitlelerin oluşturduğu bu gruplar, resmi din anlayışına karşı bir dinsel
anlayışı, yani heterodoksiyi temsil ediyorlar, toplumsal yapıları itibariyle,
sünnî çevrelerin aksine, eğitim ve kültür kurumlarından yoksun bulunuyorlardı.
Bektaşî dergâhlarında ise belli bir organizasyon bulunmaktaydı. Bu dergâhlarda
bulunan bektaşî dervişleri ve onların nüfuzundaki kitleler, Ocakzade dedelerin
faaliyette bulundukları kitlelerle kıyaslanmayacak ölçüde kurumlaşmış idiler. Bu
durumu arşiv belgelerinden rahatlıkla görebiliyoruz. Ocakzade dedelerin
faaliyette bulunduğu yerlerde yaşayan kitleler Bektaşî dergâhlarından daha
farklı bir organizasyona tabi bulunmaktaydılar. Bu kitleler arasında, bilgiler,
yazılı olmayan yani sözlü geleneğe dayalı bir şekilde nesilden nesile
aktarılıyordu. Merkezi iktidarların bu kitleler üzerindeki baskısı ve zaman
zaman gerçekleşen sürgünlerin yarattığı olumsuzluklar bu kitlelerin yaşamlarının
her alanına yansımış, örneğin cem ayinleri büyük bir temkinle ve gizlilik
içerisinde yapılır olmuştur.

 

Alevi Yol ve Erkânının günümüze ulaşmasının
ikinci kaynağı ise yazılı kaynaklardır. Ancak bu kitlelerin sosyal yaşamlarının
doğal bir sonucu olarak, sahip oldukları yazılı eserler de oldukça sınırlıdır.
Alevî köylerinde yaptığımız araştırmalarda, daha çok dede evlerinde nefeslerin
ve deyişlerin yer aldığı kitaplar (Cönkler), Menakıb-ı İmam Cafer-i Sadık,
Hutbe-i Düvaz-deh İmam/Menakıb-ı Seyyid Safi, “Küçük Buyruk” olarak da bilinen
“Dergah-ı Ali’de Seyyid Abdülbaki Efendi’nin Erenlere Muhib olan Temiz İnançlı
Müminlere Gönderdiği Mektup” başlıklı bir kitapçık, Makalat-ı Hacı Bektaş-ı Veli
ve Vilayet-name adlı el yazması (Osmanlıca) eserlerin varolduğunu biliyoruz.
Oysa sünnî kesimler yüzyıllara yayılan zaman sürecinde medreseler ve şeyh-mürid
ilişkisi çerçevesinde birçok eğitim kurumlarına sahip olmuş, bu şekilde yüzlerce
eser kaleme alınmıştır. Bektaşi dergâhları eğitim faaliyetleri ve araçları
bakımından da, ocakzade dedelere bağlı Alevilerle kıyaslanmayacak ölçüde
kurumsallaşmış idiler.Dergahlarda yüzlerce cilt eser bulunurken Alevi köylerinde
sadece Dede evlerinde elyazması kitaplar bulunurdu.



Aleviler’de İnanç Anlayışı

 

Alevilerde inanç ve ibadet anlayışının
kendine özgü yönleri bulunmaktadır. Bu anlayışın temeli biçimden çok özü esas
almasına dayanır. Biçimsel anlamda ibadetin bir araç, olgun insan olmanın ise
esas amaç olduğu kabul edildiğinden cemlere katılmak, oruç tutmak yetmez. Eline,
diline, beline bağlı olmayan, en kutsal varlık olan insanı sevmeyen,
olgunlaşmamış insanların ibadetleri de boşunadır. Bu kişiler Cem törenlerine
alınmadıkları gibi toplumdan da dışlanırlar.Alevi inancının temeli
Hak-Muhammed-Ali sevgisine dayanır.

 

Soru ve Cevaplarla Alevilik

 

 

 

Kavram Olarak
Alevi kelimesi ne anlama geliyor?

 

Alevi kelimesi Hz. Ali
taraftarı, Hz. Ali yanlısı anlamına geliyor. İslamiyet içerisinde Hz. Ali´yi
sevenlere Alevi denilmektedir.

 

Alevi kavramının oluşum
tarihi Hz. Ali`nin yaşadığı dönemde baslar. Hz. Ali daha yasarken bile Ali
taraftarı Alevi diye bilinen kişiler vardı. Yani Alevi kavramını dolayısıyla
Aleviliği başka yönlere çekme gayreti içerisinde olanlar Alevi kavramını ya Hz.
Ali`den çok önceki bir döneme ya da Hz. Ali`den çok sonraki bir döneme ait
olduğunu söylüyorlar. Bu her iki iddia da yanlıştır. Doğrusu; Alevi kavramı daha
Hz. Ali hayattayken oluşmuştu. Fakat o zamanlar çok dar bir cevre için
kullanılıyordu. Ancak tarihsel süreçte Hz. Ali taraftarları çoğaldı ve böylece
Alevi kavramı genelleşti.

 

Alevilik İslamiyet
içindeki bir mezhep midir?

 

Cevaba geçmeden mezhep
kelimesi ne anlama geliyor ona bakalım. Mezhep kelimesi Arapça olup “tutulan
yol” anlamına gelmektedir. Bu anlamıyla Alevilik İslami bir mezheptir. Ancak
hemen belirtelim ki İslamiyet eşittir Sünnilik veya Şiilik değildir. Yine Alevi
inancına dar mezhepsel bir tanım Alevililerce asla kabul görmemiştir. “Sorma be
birader mezhebimizi/Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır”  deyimi Alevi inancının
mezhepsel tanımı astığının simgesidir.

 

Alevilik İslami bir
inançtır. Ancak bazı art niyetli kimseler Aleviliği İslam’dan ayırmaya
çabalamışlardır.

 

Aleviliği kendi
grupsal, ideolojik, bölgesel, etnik çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen
kimseler Aleviliği bu düşünceye hizmet edecek şekilde tahrif etmişlerdir. Yine
Emeviler döneminde doruğa çıkan ve daha sonraları da devam eden Alevi düşmanlığı
da Aleviliği İslam dairesi dışında görmüştür. Onlara göre, onlar gibi düşünmeyen
herkes İslam dışıdır. Bu düşüncenin çok yanlış olduğu ve çok acılara sebebiyet
verdiği ortadadır.

 

Alevilik İslami bir
inançtır. Ancak tekrar tekrar ısrarla belirtelim ki İslamiyet salt Sünnilik
değildir. İslamiyet’i eşittir Sünnilik olarak algılayanlar İslamiyet’i bazı
biçimsel kurallara indirgeyerek Aleviliğin İslam dışı bir inanç  olduğu sonucuna
varıyorlar. Halbuki varmaları gereken sonuç “Alevilik Sünnilik değildir ama
Sünnilik ve Şiilikten farklı bir İslam inancıdır” sonucu olmalıdır.

 

 

 

Aleviler Allah´a
inanırlar mı?

 

Aslında sorulmaması
gereken bir soru bir soru ancak art niyetli kimselerin bulandırdığı kafalar
netleşmek zorunda.

 

Her şeyden önce
Alevilik bir inançtır. Bundan hareketle belki de Allah´a en çok inanan, Allah´ın
birliğini kabul eden topluluklardan biridir Aleviler. Cem törenine katılanlar bu
durumu açıkça görebilirler. Yine binlerce Alevi deyişinde, şiirinde bu açıkça
görülür.

 

Aleviler Allah´a
inanırlar, hem de bütün benlikleriyle Allah´in varlığına, birliğine bağlıdırlar.
Ancak kimse Alevilerin Allah´a inançlarını Sünni ve ya başka inançtan
insanınkiyle kıyaslamaya ve böylece yanlış sonuçlara ulaşmaya kalkışmasın.

 

 

 

Aleviler peygamber
olarak kimi kabul ederler?

 

Aleviler Hz. Muhammed´i
peygamber olarak kabul ederler.

 

Aleviler bütün
peygamberler bağlıdırlar.

 

Son peygamber olan Hz.
Muhammed´e bağlılıkları ve inançları sonsuzdur.

 

Bazı iftiralar sonucu
Alevilerin Hz. Muhammed´i peygamber olarak kabul etmedikleri düşüncesi oluştu.
Bu tamamen Alevi inancına terstir. Hz. Muhammed, Alevilerin inandıkları,
bağlandıkları peygamberdir.

 

Hz. Muhammed son
peygamberdir. Bu doğruyu kimse yanlışa çevirerek, yeni peygamberlikler
uydurarak, Hz. Muhammed´in yolundan giden Alevilere yamamaya çalışmasın.

 

Tekrar belirtelim ki,
birilerinin art niyeti ve birilerinin de cehaleti Alevileri bağlamaz.

 

 

 

Hz. Ali´nin Alevi
inancındaki yeri nedir?

 

Alevi demek; Hz. Ali
yanlısı, taraftarı, seveni demektir. Bundan da anlaşılacağı üzere Hz. Ali´nin
Alevi inancındaki önemini, yerini anlatmaya gerek yok. Ancak ne var ki bazı
kimseler tarih boyunca ve günümüzde de Hz. Ali sevgisini, bağlılığını ya yanlış
anladı veya hiç anlamadı. Alevilerin Hz. Ali´ye olan sevgileri, bağlılıkları
onun peygamber olduğu anlamında değildir. Aleviler için peygamber son peygamber
Hz. Muhammed´dir.

 

“Hz. Ali´nin Alevi
inancındaki yeri nedir?” diye sormak her ne kadar abes gelse de anlaşılır bir
durumdur. Çünkü Hz. Ali´nin adından gelen Alevi kavramı ile kendisini ifade eden
bu topluma çok çeşitli tahribatlar yaşatılıyor. İşte bunun içindir ki Hz. Ali
taraftarları Alevilere “inancınızda Ali´nin yeri neresidir” diye soruluyor. Bize
düşen usanmadan doğrularımızı anlatmaktır

 

 

 

Aleviler namaz
kılarlar mı?

 

Aleviler ve namaz
konusunu bir kaç boyutuyla ele almak gerekiyor. Çünkü Alevilerin sürekli olarak
maruz kaldığı soruların başında  “neden namaz kılınmıyor” sorusu geliyor.

 

Her Alevi mutlaka
ömrünün birden fazla döneminde “siz Aleviler neden namaz kılmıyor, camiye
gitmiyorsunuz?” sorusuyla karşılaşmıştır

 

Bilindiği gibi namaz
Farsça bir kelimdir. Namaz kelimesin Kuran´da ki karşılığı salat´tir. Salat ise
dua, tanrıyı içten anıp selamlama anlamına geliyor. Allah´i içten anıp
selamlamanın, duanın ise biçimi, sekli yoktur. Dua,  insanin Yaratıcı ile
beraberliğidir. Bunun için belli bir saat, mekan, kural yoktur. İnsan istediği
vakit, istediği dilde, istediği şekilde dua edebilir, Yüce Yaratıcısına şükür
edebilir. Yüce yaratıcıyı anmak, Yaratıcıyla dolu olmak, bir araya gelmek için
belli bir zaman dilimi yoktur. Bu her an olmalıdır ve her anda mümkündür.
İbadeti belirli zamanlarla sınırlayan kendisini biçimsel kurallar ve şekillerden
arındırmamış demektir. Böylesi şekilsel bir kuşatma ise yaşamın gayesine ters
bir durumdur.

 

Bazıları ibadeti
biçimsel kurallarla sinirliyor. Çokça tekrarlamak durumunda kaldığımız gibi biz
Alevilerde ise ibadeti kalıplaştırmak yoktur. Elbette ibadette belirli kurallar
olması gerekiyor. Özellikle toplumsal olarak yerine getirilen ibadetin kuralları
vardır. Ancak inancın temelidir gibi bazı yanlış uygulamalarla sırf ibadet olsun
diye ibadet, ibadetin gayesini yok saymak demektir. Biz Alevilere dayatılanda
budur. Deniliyor ki; “Aleviler illa camiye gidin, namaz kilin”. Amaç burada
ibadet ise Aleviler zaten toplumsal olarak Cem de ibadetlerini yerine
getiriyorlar. Aleviler kimseye, “Cem evine gelip Cem ederek ibadet edin” gibi
bir dayatmanın sahipleri değiller. Aleviler “herkesin inancı kendisine” ilkesi
ile hareket ederken başkaları ısrarla Alevilere dayatmalarda bulunuyor. Hem de
inançsal anlamda temeli olmayan gerekçelerle. 

 

Amacımız burada
Alevilerle Sünniler arasındaki inanç farklılığını bütün boyutlarıyla tartışmak
değildir. Amacımız ısrarla Alevilere dayatılan “günde beş (5) kez namaz kilin
böylece iyi bir Müslüman olursunuz” gibi inancı biçimsel kurallara indirgeyen,
hatta neredeyse bunu inancın özü sayan mantığın yanlış olduğunu belirtmektir.
Namaz, neredeyse birileri tarafından inancın asıl gayesi haline getirilmiştir.
“günde beş vakit namaz kılan kişi iyi bir insandır ve yaşamı anlamına uygun
yasayan kişidir, kılmayan ise münafık, kafir kişidir” gibi bir anlayış ortaya
çıkmıştır. Aleviler asırlardır bunun inancın özüne ters bir tutum olduğunu
belirtmişlerse de, siyasi anlamda iktidarda olmadıklarından dolayı seslerini
kimseye duyuramamışlardır. İnancın asıl özünü takip edip uygulamak yerine
gösteriş için yapılan fiillerle zamanını harcayanlara Maun suresinde söyle ikaz
edilmektedir: “Dini yalanlayan gördün mü? İste yetimi itip-kakan, yoksulu
doyurmayı teşvik etmeyen odur. İste namaz kılanların vay haline, ki onlar
namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar, ve ufacık bir
yardımı da engellemektedirler”. Biz Alevilerce anlaşılması gereken en önemli
nokta burasıdır.

 

 Konun daha iyi
anlaşılması ve doğrularımızın bilince çıkarılması için bazı tekrarları yapmak
durumunda kalıyoruz. Konuya hakim olanların anlayışına sığınıyoruz.

 

Önceki satırlarda da
belirtmeye çalıştığımız gibi namaz Farsça bir kelimedir. Kuran da ki karşılığı
Salat´ir. Salat´in anlamı ise Allah´i içten anıp selamlama ve duadır. Bu gün
egemen Sünni anlayışın günde beş vakit kıldığı ve Alevilere dayattığı ve
neredeyse dinin temeli saydığı namaz ibadetinin Kuran da beş vakit olduğu
yönünde acık bir beyan yoktur. Madem namaz inancın özü sayılacak kadar önemli
bir ibadet neden Yüce Yaratıcı bu konuda acık ve kesin hükümler ortaya koymasın?

 

Aleviler namazı ret
etmiyor. Nitekim Cem ibadetinde halka namazı seklinde ibadetlerini yerine
getiriyorlar. Ancak bu namaz hiç bir şekilde egemen Sünni anlayışın namazıyla
benzer değildir. Bazıları çıkıp diyebilir ki: “su kadar milyon insan namazı
böyle kılıyor da siz Aleviler neden farklı anlıyor ve uyguluyorsunuz?” Hemen
belirtelim ki çoğunluk her zaman doğru yapıyor anlamına gelmez.

 

İbadetle amaçlanan
kişinin kendini yenilemesi, arındırması ve sosyal dayanışmayla kişiliğini
tamamlamasıdır. Maun süresi böyle bir anlama sahip. İbadet için ibadet, gösteriş
için yapılan ibadet nafile ibadetlerdir.

 

Alevi ibadet anlayışı
biçimsellikten uzak içtenliği esas alır. Al-i İmran Suresi 191. Ayetinde “Onlar;
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah´i anarlar”. Bakara s Suresi 239.
Ayeti: “Eğer korkarsanız, (namazı) yaya yahut binekte iken kilin”. Bu ve benzer
ayetlerde de anlaşılacağı üzere Allah insanlara içten ibadet etmeyi emrediyor.

 

Birileri kabul etsin
veya etmesin, Alevilerin ibadet anlayışı bu minval üzeredir.

 

 

 

Cem nedir?

 

Cem Alevilerin toplu
halde ettikleri ibadetin adıdır.

 

Kavram olarak Cem
Arapça bir kelime olup toplanma, birikme, bir araya gelme manasına gelmektedir.

 

Cem'in kaynağı Kırklar
Cem'idir.

 

Cem ibadetini diğer
inançlardaki ibadetlerden farklı kılan en önemli unsur; Cem de bulunanların ayni
zamanda toplumda hesap vermekle yükümlü olmalarıdır. Cem de bulunalar bir
birlerinden Razı Olma k zorundalar.

 

Cem de bulunan bir kişi
başka bir kişiye dargınsa, bu iki kişinin dargınlıkları giderilmeden,
barışmaları sağlanmadan Cem'e başlanmaz.

 

Alevilerin toplu
anlamda temel ibadeti olan Cem, bir DEDE´nin gözetiminde, önderliğinde yerine
getirilir.

 

Cem ibadetine katil,
hırsız, yolsuz, düşkün kimseler giremez.

 

Cem ibadetini kısa bir
şekilde tanımlamak mümkün değil. Bu anlamda Cem'in ne olduğunu ve nasıl
uygulandığını tam manasıyla kavramak için en yakındaki Cem evine gidip
bilgilenmek gerekiyor.

 

 

 

Dedelik nedir,
Dedenin görevleri nelerdir.?

 

Dede, Alevi toplumunun
inançsal önderidir. Dedelik ise kendine has bir is yapısı/hiyerarşisi bulunan
bir kurumdur.

 

Her Alevinin bir dedesi
vardır. Her dedenin de bir dedesi (mürşidi) vardır.

 

Talibin
davranışlarından (inanç anlamında) dede sorumludur.

 

Dede talipleri eğiten,
yol gösterendir.

 

Dede taliplerin bütün
düşünsel, manevi sorunlarına çözüm, sorularına cevap getiren kişidir.

 

Dedelik kurumunun
kendisine özgü bir yapılanması var. Bu yapılanma (mürşit-rehber bağlamında)
gereği her dede ayni zamanda başka bir dedenin talibidir. Nasıl ki talip bir
yanlışa düştüğünde yada hata yaptığında dedesine sığınıyorsa, ayni şekilde dede
de talibi olduğu dedesine (mürşidine) sığınıyor. Böylece mükemmel bir denetim
mekanizması kurulmuş oluyor. Bu mekanizma halkalar misali bir birine bağlı. Yani
bir dedenin görevini layıkıyla yapıp yapmadığını mürşidi  tarafından
denetlenir.  

 

 

 

 

 

Herkes Dede
olabilir mi?

 

Dedelik kurumu
asırlardan beri var olmuş bir kurumdur. Çok zorlu koşullarda ağır baskılar
görmüştür dedeler. Buna rağmen Alevi inancını bu güne değin gelmesini
sağlamışlardır. Bu misyonlarını geliştirerek günümüzde de sürdürmekle
yükümlüdürler.

 

Gelelim cevaba: İsteyen
herkes dede olamaz. Öz manasıyla dede olmak için Evladı Resul olmak gerekiyor.
Yani soyunun Hz. Muhammed ve Hz. Ali´den olması gerekiyor. Ancak hemen
belirtelim ki Alevi inancında Yol, yolu kuranında üstündedir. Eğer bir bölgede
Evladı Resulden bir dede yoksa ve durum zamanla Yolun bozulmasına sebebiyet
verecekse durum değişiyor. Bu manada gerekli bilgi birikimine, yolun edebine,
ahlakına uygun olan bir kişi Dergah´tan icazet almak şartıyla dedelik yapabilir.
Nitekim tarihte böylesi durumlar çok olmuştur. Evladı Resulden olmayan bir çok
kişi Dergahtan gerekli eğitimi aldıktan sonra dedelik yapabilmişlerdir.

 

 

 

On İki Hizmet
nedir?

 

On İki Hizmet, Cem
ibadeti sırasında görevli on iki kişinin yerine getirdiği hizmetin adıdır. On
İki Hizmet olmazsa Cem de olmaz.

 

Cem de On İki Hizmet
sahipleri tarafından yerine getirilen On İki Hizmet, sembolik olarak algılansa
da özde çok derin manalara ve gerçeklere işaret ediyor. Dolayısıyla On İki
Hizmet çok önemlidir. On İki Hizmeti biçimsel bazı kurallar algılamamak
gerekiyor. Sembolize ettiği hizmetlerin derin felsefi, toplumsal, inançsal
boyutları vardır.

 

On İki Hizmetin
dağılımı su şekildedir:

 

1. Dede(Mürşid)

 

2. Rehber

 

3. Gözcü

 

4. Çerağcı(Delilci)

 

5. Zakir(Aşık)

 

6. Ferraş(Süpürgeci)

 

7. Sakka(İbriktar)

 

8. Kurbancı(Sofracı)

 

9. Pervane

 

10. Peyik(Davetçi)

 

11. İznikçi(Meydancı)

 

12. Bekçi

 

 

 

Aleviler domuz eti
yerler mi?

 

Aleviler zorunlu
koşullar dışında domuz eti yemezler. Bu zorunlu koşullarında neler olduğu
biliniyor. Bazı Alevi inançlı kimselerin domuz eti ve domuz etinden üretilen
mamulleri yemeleri Alevi inancının domuz etinin yenilmesini meşru kıldığı
anlamına gelmez.

 

 

 

İnsan-ı Kamil kime
denilir?

 

Dört Kapı Kırk Makam da
sonuncu kapı olan Hakikat kapısına ulaşmış ve böylece Hakikati kavramı olan
insana İnsan-ı Kamil denilir.

 

Bir insanin manevi
anlamda ulaşabileceği en üst boyut İnsan-ı Kamil´lik boyutudur. İnsanin gerçek
manada insan olduğu, Hakikat sırrına ulaştığı, canlı cansız her şeyin gizemine
vakıf olduğu aşamadır İnsan-ı Kamil´lik. İnsan, aşama aşama giderek ve bütün
kapılara ve makamlara ulaşarak İnsan-ı Kamil olur.

 

 

 

Alevi-Sünni
kardeşliği nasıl gelişir?

 

Alevi-Sünni kardeşliği
gereklidir, mümkündür. Hatta Alevi-Sünni kardeşliğinin şahsında diğer
inançlardan insanlarla da kardeşlik, bir arada, eşit ve özgür bir şekilde
yasamak gereklidir ve bu mümkündür de.

 

Alevi-Sünni
kardeşliğinin gerçekleşmesi, kalıcı olması için en önemli nokta; Alevi inanç
gerçekliğinin kabul edilmesidir. Hiç bir gerekçenin arkasına saklanmadan Alevi
toplumun tarihten günümüze kadar getirdiği inancını, felsefesini, kültürünü,
yasam biçimini kabul etmektir. Alevi toplumunun farklılığını ret etmek, yok
saymak, asimle etmeye çalışmak yerine kabul etmektir. İnsani olan, doğru olan,
kardeşliği oluşturacak/geliştirecek olan böylesi bir yaklaşımdır. Eğer böylesi
bir yaklaşım esas alınmazsa kardeşlik oluşmaz. Alevileri kendilerine benzetmeye,
asimle etmeye, dışlamaya, yok saymaya devam ederlerse kardeşlik oluşmaz..

 

Alevi toplumu inancı
uğruna çok bedeller ödemiş/ödeyen bir toplumdur. İnancının kabul edilmesini
talep etmek, eşitliği talep etmek Alevi toplumunun hakkidir. Eşitlik olmadan,
karşılıklı hoşgörü, saygı olmadan kardeşlik gelişmez. Bu, kardeşliğin doğasına
aykırı bir durumdur.

 

Alevi toplumu
kardeşliğe hazırdır ve bunu pratik olarak da diğer inançlara ve mensuplarına
saygı temelinde ortaya koymuştur.

 

 

 

Erenler kimlerdir
ve Eren kime denir?

 

Eren, kendini Hak
yoluna adayan ve bu yolda bir çok makamı aşarak bazı sırlara vakıf olan kimseye
denir. Erenler Hak sırına vakıf olmuş, İnsan.ı Kamil mertebesine ulaşmış
kişilerdir. Ancak günlük dilde Erenler kavramı karşıdaki kişiyi yüceltmek,
dikkat çekmek, kırıcı olmadan uyarmak içinde kullanılıyor. Yine bilge, olgun,
alim, inançlı kimselere de deniliyor.

 

 

 

Enel Hak ne anlama
geliyor?

 

Enel Hak kavramını ilk
olarak Hallacı Mansur kullanmıştır ve bu kavramı sık sık tekrarladığı için çok
ağır işkenceler altında katledilmiştir.

 

Enel Hak kavramı Arapça
olup kelime manasıyla “ben Hakkım, hakikatım, gerçeğim” anlamına geliyor. Enel
Hak; Hakla Hak olmak, insanin kendisini aşması ve Hakka yakınlaşması, Hakkla
bütünleşmesidir. Bu manada inancı bir şekiller, biçimler, dogmalar bütünü olarak
algılayanlar Enel Hak kavramını da farklı algılamış ve yorumlamışlardır. Hallacı
Mansur ve daha sonraları Seyyid Nesimi'nin şahsında dile getirilen bu anlayışın
yeteri kadar anlaşılmadığı ve taşıdığı felsefi derinliğin -biçimsel boyutuyla da
olsa- onu sahiplenenler tarafından  dahi doğru bir şekilde alglanmadığını
görüyoruz. Hallacı Mansur ve Seyyid Nesimi'yi katledenlerin Enel Hak'kı
anlamamalarını ve düşmanlıklarının sebebi bir noktada anlaşılır bir durumdur.
Ancak Hallacı Mansur'u sahipleniyor görünenlerinde Enel Hak'kı yeterince
algılamadıklarını görmek kabul edilmemesi gereken bir durumdur. Umulur ki
Hallacı Mansur ve Seyyid Nesimi'nin yolunu sürdürüyor iddiasında olanlar Enel
Hak'kın bilincine varırlar.

 

 

 

Aleviler tavşan
eti yerler mi?

 

Aleviler tavsan eti
yemezler. Bunun bir çok sebebi var. Ancak asıl sebep; tavşanın adet görmesi ve
etinin çok kanlı olup sağlıksız olmasıdır. Ayrıca tavşan fizyolojik ve biyolojik
yapısıyla da ilginçlikler taşıyan bir hayvandır. Tavşanın kafası kedi kafasına,
kulakları eşek kulaklarına, arka ayakları köpek ayaklarına, ön ayakları kedi
ayaklarına ve kuyruğu domuz kuyruğuna benzemektedir. Yine tavşan kedi ile
çiftleşmektedir. Bunca sağlıklı ve yenilmesinde sakınca olmayan hayvan (koyun,
keçi sığır vb.) varken Alevilere “neden tavşan yemiyorsunuz” diye sorular sormak
düşündürücü olmanın ötesinde art niyetlilikten başka bir şey değildir.

 

 

 

Duaz nedir? Deyiş
nedir?

 

Duaz, Duazdeh'in
kısaltılmış halidir. Duazdeh Farsça olup on iki (12) anlamına gelmektedir.

 

Duaz, cem ayinlerinde
söylenen ve On İki Imamlarin adlarının geçtiği deyişlerdir. Bu deyişlerde Ayrıca
On İki Imamlarin yani sıra basta Hz. Peygamber ve Hacı Bektaş Veli olmak üzere
Alevi ulularinin adları gecmektedir.

 

Duaz icin
“deyişler”lerdir tanımını yaptık. Anlaşılır olması için böyle bir tanım
uygundur. Ancak duaz bir nevi dua olarak da algılana bilinir.

 

Şüphesiz Alevilik ve
Aleviler hakkında biraz bilgi sahibi olan kişiler için duaz'in, nefes'in,
türkü'nün, deyiş'in farklı anlamlara sahip olduğu açikardır. Fakat günümüz
gerçekliği doğrultusunda genel bir tanım olması ve bu tanımın yaygınlaşıp kabul
görmesi için Deyiş tanımı en uygun olanıdır. Deyiş; Aleviliği çağrıştıran her
melodinin adıdır. Türkü, nefes, duaz bunlar da alt adlardır. Yoz ve yobaz
üretimden farklı olunduğunun anlaşılması için Deyiş en uygun tanımlımadır.

 

 

 

Mersiye nedir?

 

Mersiye, Kerbela
vakasını işleyen, Ehlibeyte ve On İki İmamlara bağlılığı, sevgiyi dile getiren
bir şiir türüdür. Özelikle Muharrem Ay'ı boyunca söylenen ve Ehlibeyt
taraftarlarının olduğu her coğrafyada ve her dilde söylenen ağıtlar bütünüdür
mersiyeler. Mersiyelerde zalim olana, haksız olana bir öfke var. Yine mazlum
olana, haklı olana bir sevgi ve sempati var. Mersiyeleri salt ağıt boyutuyla
algılamak eksiklik olur. Mersiyeler bu noktada bilinç taşımasıdır. Aynı zamanda
ne kadar da zaman geçmiş olursa olsun iyinin unutulmayacağının ve kötünün,
zalimin her daim lanetleneceğinin göstergeleridir. Edebi açıdan, Ehlibeyte bağlı
olanlar için bir edebi zenginliktir.

 

 

 

Düşkünlük nedir?

 

Düşkünlük bir ceza
sistemidir. Alevi toplumunun bunca ağır baskı koşullarına rağmen, birliğini
koruyarak bu günlere gelmesinde işlevi göz ardı edilemeyecek bir sistemdir.

 

Cem ibadeti, bilinen
klasik ibadet anlayışlarından farklı bir ibadettir. İbadetle beraber toplumsal
meselelerinde çözüme kavuştuğu bir, bir araya gelinmedir.

 

Cem de insan sadece
Allah'a ibadet etmekle kalmayıp topluma da hesap vermekle yükümlüdür. Bu anlamda
da Alevi inancı diğer bütün inançlardan önemli farklılıklar taşıyor.

 

Egemen olanların
mahkemelerine gitmeyen Aleviler kendi yargı sistemlerini geliştirdiler.
Düşkünlükte bu sistemin önemli ayaklarından birisidir. Öyle ya da böyle bir kişi
suç işlemişse bu kişi Dede'nin denetiminde yargılanır. Cem de gerçeklesen bu
yargılamaya Cem de bulunan herkes oyları, görüşleri ile katılırlar ve böylece
ortak bir karara varılır. Halkın direkt katılımıyla gerçekleşen bir “Halk
Mahkemesi”dir bu. Suçun ağırlığına göre bir ceza verilir. Düşkünlük, verilen
cezalarin en büyüklerinden birisidir. Düşkün olan kimse toplumdan dışlanır.
Düşkünlüğü ve dışlanma süresini halk ortak bir karar ile aldığında Alevi
toplumunda suç oranı minimum düzeyde kalmıştır. Toplumdan tecrit edilip
dışlanmak çok büyük bir ceza olduğundan, o kişiyi başka toplumlarda içine
almazlar. Böylece bir çok suç, daha işlenmeden önüne geçilmiş olur.

 

Düşkünlük kavramı
günümüzde daha çok çıkarcı ve ahlaksız kimseler için kullanılan genel bir kavram
şeklini almıştır. Ancak düşkünlüğün çıkış noktası ve asıl anlamı yukarı da izah
etmeye çalıştığımız çerçevededir.

 

 

 

Muhabbet Cem'i
nedir?

 

Muhabbet Cem'inin
önemi, işlevi günümüzde çok artmıştır. Öz itibariyle Muhabbet Cemlerinin asıl
işlevi genç insanları Görgü Cem'ine hazırlamaktır. Günümüzde ise Muhabbet
Cemlerinin işlevi çok daha büyüktür. Her tür yozluğun dayatıldığı, değerlerin
anlamsızlaştırıldığı, ilişkilerin çıkar çelişkisi etrafında şekillendiği
günümüzde Muhabbet Cemleri adeta bir insani olana dönüş programıdır.

 

Adından da anlaşılacağı
gibi Muhabbet Cemleri, muhabbetin olduğu, insani duyarlılığın olduğu, yaşamın
anlam ve değer kazandığı bir nurani iklim ortamıdır. Bu atmosferdeki enerji his
edilir olmaktan çıkıp insanı başka boyuta, başka alemlere götürür. Götürür ve
tekrar özünü bulan insanı sağlamlaştırmış olarak geri getirir. İnsanın en çok da
ihtiyaç duyduğu bu değil mi? Yani insan sadece fiziki görüntüsüyle değil,
ruhuyla, duygularıyla, düşünceleriyle... yani bir bütün halinde insan olmalıdır.

 

İnsani olan ne varsa
kirletiliyor, anlamsızlaştırılıyor. Sürekli yapay mutluluklar, güdülerin doymak
bilmez dürtüleri pompalanıyor. Böylesi koşulların hakim olduğu bir ortamda
insani olanın sağlam kalması mümkün değil. Sağlam olmak isteyen ve hayatı
anlamlandırmak isteyenlerin sığınağı Muhabbet Cemleridir. Bu muhabbetler bir
başlangıçtır. Sonsuz, sınırsız lezzetler,manzaralar diyarına yolculuğun
başlangıcı. Perşembe'yi cuma'ya bağlayan gece böylesi bir nurani atmosferin en
ideal anıdır.

 

 

 

Zülfikar neyi
sembolize ediyor?

 

Züfikar'in neyi
sembolize ettiğine geçmeden önce Züfikar'in ne olduğunu açmamız gerekiyor.
Zülfikar, Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali'ye armağan edilen ucu çatal kılıcın
adıdır. İnancımıza (Aleviliğe) göre Zülfikar savaş öncesi gökten inmiştir. Hz.
Muhammed'de bu gökten inen kutsal kılıcı Hz. Ali'ye hediye etmiştir.

 

Zülfikar, asırlardır
adaletin sembolü olarak işlevini sürdürmeye devam ediyor.

 

Zülfikar, Hz. Ali'nin
kişiliğiyle bir bütünlük haline gelmiştir. Hz. Ali'yi Zülfikarsız düşünmek
mümkün değildir.

 

Zülfikar'ı salt bir
savaş aracı olarak görmemek gerekiyor. Zülfikar, gerçek adaletin, hakkaniyetin,
doğruluğun, mertliğin sembolidir.

 

Günümüzde Zülfikar
Alevi olmayı (dışsal/zahiri anlamda da olsa) sembolize ediyor. Özelikle de Alevi
gençliği Zülfikar'ı kolye şeklinde takıyor. Bu “Aleviyim” demenin, kimliğini
Zülfikar'ın tarihsel misyonuyla açıklama biçimidir. Olmadık baskılara maruz
kalan Alevinin kimliğini sembolize ediyor Zülfikar. Elbette boynuna her Zülfikar
kolyesi takan kişi Alevi değildir. Alevi ise dahi bazıları Zülfikar'ın taşıdığı
misyondan, Zülfikar da sembolleşen adalet anlayışından habersizdir. Bütün
bunlara rağmen Zülfikar günümüzde Alevi kimliğini simgesel, biçimsel de olsa
dışa yansıtıyor.

 

 

 

Şamanizmin ve
Zerdüştlüğün Aleviliğe etkileri var mıdır? Eğer varsa bu etkinlik ne boyuttadır
ve günümüzde nasıl bir işleve sahiptir?

 

Seksenli yılların
ortasından itibaren çeşitli ideolojik politik grupların Aleviliğe ve Alevilere
ilgisi arttı. Bu ilgi elbette Alevi toplumunun geleceğini inşaa etme, Aleviliğin
özünü tanıma gibi bir nedene dayanmıyordu. Bu ilginin asıl sebebi kendi dar
ideolojik-politik çıkarlarına bir zemin hazırlamak, Aleviliği ve Alevileri kendi
ideolojik yapıları için bir arka bahçe olarak hazırlamaktı. İşte soruya
kaynaklık eden Şamanizm ve Zerdüştlükte bu nokta da devreye girdi.

 

Bilindiği gibi Şamanizm
eski bir Orta Asya inancıdır. Yine Zerdüştlük de eski bir Mezopotamya inancıdır.
Her şeyi etnik kimliğe bağlamak, etnik politikalarına bir inançsal dayanak
bulmak isteyen akımlar Alevi inancındaki bazı olguları Şamanizme ve Zerdüştlüğe
bağladılar. Ve bu yolla Aleviliği Hz. Ali'den, On İki İmamlardan, Ehlibeytten
soyutlayarak kendi “etnik dini” yapmak istediler. Bunun içinde yazılı
kaynaklardan yoksun, Alevilik Bilincinden yoksun Alevi kitlelerin beynini
karıştırdılar. Bunun sonucunda bazı safdiller ve art niyetli kimseler Aleviliği
eşittir Şamanizm veya Zerdüştlük olarak görmeye başladılar. Olayın özü böyledir.
Yapılan bunca teori, kaynak bulmak, benzerlik aramak bunun içindir. Elbette
Alevi inanç sistemi kültürel anlamda eski Orta Asya ve Mezopotamya inançları
olan Şamanizm ve Zerdüştlükten bazı ögeler almıştır. Bu doğaldır da. Ancak bu
kültürel birer motif olan ögeleri bütünlüklü bir inanç olan Aleviliğin esası
olarak göstermek art niyetlilikten başka bir şey değildir. Şamanizm ve
Zerdüştlükte bulunan ve günümüz Alevi kültür yapısı içinde birer “kırıntı”
olarak kabul edilen bazı benzerlikleri Aleviliği farklı yönlere çekmek için
kullanmak haksızlık ötesi bir durumdur.

 

Bilinmesi gereken; her
inanç diğer inançlardan etkilenmiştir. Çoğu kez coğrafya farklılığı, etnik
farklılık inancın kültürel yapısına etki etmiştir. Ancak bu etki Hiç bir zaman
inancın merkezini etkilememiştir. Etkilenme alt boyutlarda kalmış ve bu haliyle
de bir zenginlik olarak değer kazanmıştır. Unutulmaması gerekir ki inancın özünü
belirleyen olmayıp bazı kültürel kazanımlar olarak varlığını sürdürüyor olması
eski inancın kendisi değildir.

 

Aslında söz konusu
Aleviler ve Alevilik olunca çok saçma sorular gündeme gelebiliyor. Düşününki
günümüzde etkin olarak varlığını sürdüren inançların tarihi en fazla bir kaç bin
yıldır. Bu inançlara inanan insanlardan kimse çıkıp demiyor ki; “benim atalarım
bundan bilmem kaç yıl önce şöyle bir inanca inanıyordu, bende şimdi bu inanca
tekrar dönüyorum”. Ancak bazı “ukala” kişiler diyebiliyor ki; “benim atalarım
Şamanist ve Zerdüşttü. Bende şimdi bu inanca inanıyorum, Alevilik bize sonradan
dayatılmıştır, ben Alevi değilim” diyebiliyor. Fakat bir Alman, Fransız, İngiliz
bunu demiyor. Bundan bir kaç yüz sene önce Almanların, İngilizlerin,
İsveçlilerin atalarıda başka inanca inanıyorlardı. Peki bunlar niye eski
inançlarına dönmüyorlar da ukala kişi Aleviliği bırakıp “atalarının inancına”
dönüyor!!!???

 

 

 

Alevi inancına
göre ölüm bir yok oluş mudur?

 

Cevabı her yöne
çekilmeye açık bir soru. Ancak hemen belirtmeliyiz ki Aleviler ölümü bir yok
oluş olarak görmüyorlar. Ölüm, yeni bir dönemin/sürecin (buna ebedi süreçte
diyebiliriz) başlangıcıdır.

 

Büyük Alevi önderi Şah
İsmail (Hatayi) bir şiirinde “dün doğdum bugün ölürüm/ölen gelsin işte meydan”
diyor. Yine bir çok Alevi şiirinde/deyişinde/deyiminde “ölen tendir, can ölmez”
sözü geçiyor.

 

Alevi inancında ölüm
ile ilgili önemli bir boyutta “ölmeden evvel ölmek” şeklinde formüle edilen
boyuttur. Bu konunun çok derin Batın manası vardır. Farklı anlamlara çekiliyor
olmasından dolayı cevabı kısa kesip öz olarak Alevi inancında ölümün bir yok
oluş olmadığı inancını tekrar belirtiyoruz.

 

Ölüm, yeni bir
başlangıcın ilk adımıdır. Fakat burada ölümü yücelttiğimiz manası çıkmasın.
Gerçeği vurgu manasında belirtiyoruz. Ölüm yaşamın bir gerçeği. Ancak insana
ölüm gelene kadar da insanin yapmakla mükellef olduğu görevleri vardır. Ve
insanoğlu son nefesine kadarda bu görevleri en doğru şekilde yerine getirmek
zorundadır. Hayatın anlamına ulaşmak için doğru bir yaşamın sahibi olmak ve ölüm
gerçeğini de bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

 

 

 

Tevella Teberra ne
anlama geliyor?

 

Tevella= dostluk kurma,
dost olma anlamına geliyor.

 

Teberra= uzak durmak
anlamına geliyor.

 

Aleviler arasında
Tevella ve Teberra'nin manası ise Ehlibeytin dostlarına dost, düşmanlarına
düşman olmak anlamına geliyor. Ancak tarihsel süreç içerisinde Tevella
Teberra'nin anlamı daha önemli hale gelmiştir. Tevella Teberra iyiden, güzelden,
haktan, haklıdan yana olmak; zalime, sömürücüye, haksıza, riyakara da karşı
olmak anlamına geliyor. Bu anlamıyla bir duruşu, tavrı sembolize ediyor.
Ehlibeytin şahsında bir bütün halinde doğrulardan taraf olmayı, haksıza karşı
olmayı temsil ediyor. Bazı dar görüşlü kimseler Tevella Teberra'nin taşıdığı
anlamı, sembolize ettiği değerleri dar bir çerçevede ele alıyor. Olayın özü ise
öyle sanıldığı gibi dar bir çerçevede değildir. Özde bir duruş, tavır vardır. Ve
bu duruş Ehlibeytin şahsında bütünsel bir manaya sahip olup mekan ve zamanla
sınırlı değildir. Yer yüzünde haksızlık olduğu müddetçe ve doğruları hakim kılma
ideali olduğu müddetçe Tevella Teberra da olacaktır.

 

MARGEK HAKKINDA
 
MARGEK DERSİMİN PERTEK İLÇESİNE BAĞLIDIR.ESKİ BİR ERMENİ YERLEŞİM ALANIDIR.TÜRKÇE İSMİ İSE GÜNBOĞAZI KÖYÜDÜR.GEÇİM KAYNAKLARI TARIM VE HAYVANCILIKTIR.ZENGİN BİR DOĞAL GÜZELLİĞE SAHİPTİR.ANCAK BU GÜZELLİKLER YETERLİ OLARAK KULLANILAMAMAKTADIR.
MARGEK(GÜNBOĞAZI)
 
Muhtarın Adı- Soyadı –Tlf, : Hakkı KAN 665 2069
Köyün Hane Sayısı ve nüfusu : 79-70
İlçeye uzaklığı : 29 Km
Yol durumu : Asfalt
Mezraları : Çevirme TARIM –HAYVANCILIK
Ekilebilir arazi miktarı : 8.427Dk
Sulanabilen arazi miktarı : 5.427Dk
Kurak arazi miktarı : 3.000Dk
Nadasa bırakılan arazi miktarı : 1.500Dk
Yetiştirilen Ürünler : Arpa, Buğday, Nohut, Sebze
Büyükbaş Hayvan Sayısı : 110
Küçükbaş Hayvan Sayısı : 300
Tek Tırnaklı Hayvan Sayısı : 10
Arı Kovan Sayısı : 30
Traktör Sayısı : 5
MİLLİ EĞİTİM
İlköğretim Okul Sayısı : 1-Kapalı Toplam Derslik ve Lojman Sayısı :2 D./ 2 Loj.
Öğretmen Sayısı : -
Öğrenci Sayısı : 32 (17 K,15 E)
(Pınarlar İ.Ö.O.Taşımalı) SAĞLIK
Sağlık Ocağı-Evi ve Yapım Tarihi : -
Doktor Sayısı : -
Ebe-Hemşire Sayısı : -
Diğer Görevliler : -
Lojman Durumu : -
Araç Durumu : -
ALT YAPI
İçme Suyu : var, şebekeli
Kanalizasyon : Var (AB)
Tarımsal Sulama : Var MÜFTÜLÜK
Cami Sayısı : 1
Minare Durumu : -
İmam Sayısı : 1
Lojman Durumu : -
TELEKOM
Santral kapasitesi : -
Abone Sayısı : - TEDAŞ
Elektrik Durumu : Var
Abone Sayısı : 170
KADASTRO DURUMU
Tapulu
Kooperatif Sayısı : -
Diğer : - ESNAF VE KOOPERATİF DURUMU
Bakkal Sayısı : -
Kahvehane Sayısı : -
ÖZEL BİLGİLER
Yeşil Kart Sayısı : 21
Vakıf’tan Yardım Alanların Sayısı : 13 DİĞER KONULAR
Köy Konağı : -
Köy Fırını : -
Köy Bekçisi : -
Başka Devlet Yatırımı : -
DERSİM KATLİAMINI UNUTMAYALIM
 
Dersim Jenosidi-Soykirimi Anma Gunu
Her 12 Temmuz Gunu Saat 20.00 Sehitlerimizin Anisina
Saygi Durusu ve Anilarina MUM YAKMAYLA BASLIYOR.
DERSİM SİTELERİ
 
Dersimliyiz.biz
Dersim Insiyatifi
Dersimsite
Dersim Üzerine
Dersim Vakfi
Dersimzaza.com
Hozat Belediyesi
Hozatlilar.com
Mazgirt.net
Munzurum
Munzur Hayattir
Munzur.net
Nazimiye.com
Pulur.net
Radiozaza
Tunceli-bed.org
TUDEF
Tunceli Belediyesi
 
MARGEKLİLERİN İLK VE TEK BULUŞMA ADRESİ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol